Merhabalar;
Arıcı dostlara selam olsun.
Arılara ve arıcılığa başlama hikayemden önce size biraz kendimden bahsedeyim. Bursa Mustafakemalpaşa’lıyım. Babam ziraat teknisyeni ve ziraat ilaçları bayiidir. Annem ise ev hanımıdır. 1985 yılı Yenişehir doğumluyum. Ziraat mühendisiyim.
Ailemin köy kökenli olması ve babamın işi dolasıyla da doğaya, ağaçlara, akarsulara, dağlara, ormanlara, böceklere, hayvanlara, mantarlara ve kısacası doğaya ait herşeye özel bir ilgi duyarak büyüdüm.
Lise mezuniyetimden sonra iki yıl Tekirdağ ın Şarköy ilçesinde seracılık okudum. Şans bu ya ziraat teknikerliği ile ilgili bir iş bulamadım. İstanbul da iki yıl bir şirkette satış pazarlama yaparken doğaya olan özlemim daha da arttı. Büyük şehir kalabalığı ve doğadan bu kadar uzak yaşayamayacağıma karar verdim. Yine radikal bir kararla ziraat mühendisliği okumaya karar verdim. Yaklaşık 1 yıl sonra Bursa Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla bitkileri bölümüne yerleşmiştim. Üniversite okumak perspektif açıdan kendime kattığım en büyük değerlerden biri oldu. Yüksek lisans eğitimime yine kendi bölümüm olan Tarla Bitkilerinde başladım. Şayet arılara aşık olacağımı bilseydim, arılarla başlardım tabi.
Üniversiteden çok sevdiğim arkadaşım Ebru Engin, hiç durmadan arılar hakkında konuşurdu. Kovanlarımı bakmaya gidiyorum, polen alıyorum, bal üretiyorum... Bir de bir üreticiden bahsederdi; annesi de yardıma gidiyordu bahsettiği arıcıya. Ben hemen merak ettim; nasıl yapılır, zor mudur, kolay mıdır diye. Meğer aşkmış ☺
Arkadaşımın anlattıkları çok ilgimi çekiyor ancak pek de oralı olmuyordum. Bir türlü de plan yapıp bahsettiği üreticinin yanına gidememiştik. Başka işlerimiz var ya, yüksek lisans denemeleri falan filan…
Zaman geçti, üniversitede işlerimiz azaldı. Ben de o sırada ailemle küçük bir yer satın aldım. Bir taraftan da Mustafakemalpaşa’da yaşayabilmek ve büyük şehre yada başka bir şehire gitmemek için iş arıyor gibi yapıyordum… Satın aldığım arazinin hemen yakınında da küçük bir arılık var. Gelip geçerken komşumuza uğruyorduk. Arıcı kıyafetleri ile arılarda çalışırken görüyoruz çok sevgili emekli sınıf öğretmeni Mehmet Hocamızı… Hemen kafamda bir ampül yandı tabi ben de bu arazide arıcılık yapabilir miyim acaba ??
Üniversitedeki zootekni bölümünden Prof. Ümran Baltu Şahan hocama danıştım. Olumlu bir karar olacağını ancak öğrenmem gereken çok bilgi olduğunu söyledi. Beni arıcılık derslerine misafir öğrenci olarak kabul etti. İlk arı biyolojisini, yaşam döngülerini ve kitap üzerinde ne öğrenebileceksem o güzel derslerde öğrendim. Pratikte hiçbir bilgim olmayınca çok kolay göründü gözüme arıcılık. .
Tesadüf bu ya; sosyal medyada arılı kovan satan bir paylaşıma denk geldim. Hemen telefona sarılıp aradım. Dedim ki; ben 50 tane arılı kovan alıp arıcılığa başlamak istiyorum. Karşımda hafif gülen bir ses dedi ki; kızım sen hiç arıcılık yapmamışsın, ben sana 50 arı satmam ama gel arılığımıza bir görüşelim. Ertesi gün heyecanla ve düşüncelerle annemle birlikte Mustafa Ocak abimin arılığına gittik. Arıcı abi bu işin pratiğinin iyice öğrenilmesi gerektiğini, zorluklarıyla birebir karşılaşmak gerektiğini bana güzelce anlattı.
Hayatımda ilk kez arıcı kıyafeti giyerek ve yine hayatımda ilk kez bir arı kovanının içindeki mucizeyi o gün, o arılıkta gördüm. Büyülenmiştim. Günlük yumurtalar, iki üç günlükler ve kraliçe arı… Kitapta öğrendiğim o mucize düzenin hiçbir noktasını hayal gücümün karşılamadığını o an anladım. Kovan kapağını kaldırdığımızda aldığım koku ise dünyanın en güzel parfümü gibiydi ki halen bile hiç kanıksamadan ve alışmadan her kovan açışımda yine yine büyüler beni kovan .
Kadın arıcı olmak ilk önce tabuları yıkmaya yaradı. Olumlu görüşler aldıkça daha çok çalışmak ve öğrenmek istiyordum. İşin ağır olmadığını sadece emek istediğini de yavaş yavaş kavramaya başlıyordum. İlginç taraflarından biri ise arılardan çok korkuyordum. Arılar beni soktuğunda ise lokal alerjik reaksiyon gösteriyordum. İlk arılığı kurduğumda 2018 Mart ayı idi. Hem üniversiteye gidiyor hem de arılara bakmaya çalışıyordum. Çok başında duramasam da epey alışmaya başlamıştım. Bakımını, varroa mücadelesini, koloni yönetimini hiç durmadan araştırıyor, soruyor ve okuyordum. Sorduğum herkesin en önemli sorusu tek başına mı yapıyorsun arıcılığı oluyordu. Evet cevabını verdiğimde de pek mutlu oluyordum. Arazide çalışmak tabi ki yorucu oluyordu. Arıcı kıyafetini giyip çalışmak sıcak havada üstüne cabası hem de… İlk yıl arılar oğula gitti tabi yakalayamadım, biraz polen ve biraz da bal alarak sezonu kapattım.
Hiç hayal kırıklığına uğramadım. Ertesi yıl için yeni hayaller kurmaya başlamıştım bile. Arılarla tanıştıktan sonra içinize düşen umut hiç bitmiyor sanırım. Her sezon yeni bir heyecan :) Sezon sonu geldiğinde bu işi gerçekten kendimi geçindirecek kadar yapabileceğimi, erkekler kadar kadınların da bu işi sorunsuzca yapabileceğini anladım. Arıcılık bir erkek işi değildir. Kadınlar da rahatlıkla yapabilirler. Hatta daha dikkatli ve düzenli oldukları için çok başarılı olabilirler. Belki gezginci arıcılık yapmak bazen zor olabilir. Ancak ben ilçe içinde sabit arıcılık yapacağım diye başlayıp beş nokta değiştirdim iki yıl içinde. Arı kovanlarını taşımak için yardımcı alındığı sürece diğer işlerin hepsini kadınlar rahatlıkla yapabilir.
Kendimi daha iyi bir arıcı yapmaya karar vermiştim. Okumak, video izlemek ya da biriyle saatlerce arıcılık konuşmak yetmiyordu. Yönlendirme yapacak bir arıcı ustaya ihtiyacım vardı. Nasıl yapıldığını görmek ve size bıkıp usanmadan arıcılık anlatacak ayrıca bilgileri de sizi doyurabilecek olmalıydı. İkinci yılıma başlamadan önce İsmail Kumru ustamla tanıştım.
Öğrendiğim birçok pratik bilginin su üzerinde kaldığını anladığımda artık birinci yıl çoktan bitmişti.
En iyi kovan, en iyi bilgi ve en iyi yerli arı…
Ustamdan öğrendiğim ilk ve en önemli arıcılık bilgilerim ile 1 yolu doldurmuştum. Güzel, keyifli ve yeni bir çok şey öğrendiğim harika bir sezon geçirmiştim. Şimdi koloni sayım 40 oldu. 2020 baharına da güçlü kolonilerle çıkıp, harika bir sezon geçirmeyi umuyorum.
Arıcılığın her geçen gün daha da zorlaştığı günümüzde, arıcılığı iş olarak görmek kötü bir fikir değil. Arıcı olarak doğa şartlarında çalıştığımızı ve masa başı maaşlı bir hayatımızın olmayacağını önceden anlaşmış olmalıyız. Arıcılık sektöründe maddi ve manevi olarak yaşanabilecek bir çok zorluk olacaktır ki bu gibi riskler her sektörde var.
Ülkemizde arıcılık sektörünün üretim ve hobi olarak iki statüye ayrılması gerektiğine inanıyorum. Arıcılık eğitimlerinin de bu anlamda kategorize edilmesi mümkün olacaktır.
Arıcılığın sadece bal üretiminden ibaret olmadığını kavradığımızda üretim çeşitliliği ile işletmemizin hem katma değerini arttırmış hem de daha iyi kazanç sağlamış olacağımızdan eminim. Bal, arı sütü, polen, propolis, arı zehri ve balmumu çok ama çok değerli ürünlerdir. Ülkemiz arıcılığında arı ürünlerini ve kadın arıcılarımızı ne kadar çok görürsek o kadar ileriye gideceğimizi düşünüyorum.