ARI ÖLÜMLERİ VE YERLİ ARIMIZ ANADOLU ARISININ ÖNEMİ

ARI ÖLÜMLERİ VE YERLİ ARIMIZ ANADOLU ARISININ ÖNEMİ>


ARI ÖLÜMLERİ VE YERLİ ARIMIZ ANADOLU ARISININ ÖNEMİ

Ülkemiz coğrafik yapısı ve konumu gereği arıcılık açısından merkez ülke konumundadır. Bitki çeşitliliği açısından bakıldığında 10,000 den fazla bitki türü olup bunların 3500’den fazlası endemik ve en az 500 bitki türünün ballı bitki olduğu düşünüldüğünde arı ürünleri üretimi açısından oldukça ciddi bir potansiyelimiz olduğu açıkça görülmektedir (Sorkun 2008).

Bitki çeşitliliğin yanında arı ırkı çeşitliliği açısından bakıldığında en az 5 ırk ve birçok ekotipin olduğunu görüyoruz. Ülkemiz bu durumu ile batı bal arısı Apis mellifera’nın gen merkezi durumundadır (Kandemir vd. 2000, Kandemir vd. 2008). Genetik varyasyonun oldukça yüksek olması arıcılıkta bugün ve gelecekte olabilecek olan sorunların anahtarının yine Anadolu olacağını göstermektedir.

Ülkemiz ekolojik açıdan bakıldığında bir sığınak ülkesi olması nedeni ile küresel ısınma ve buzul çağı gibi olağanüstü değişimlerde en az etkilenecek ülkelerin başında gelmektedir. Anadolu bir sığınak ülkesi olarak dünyanın en önemli ve merkezi coğrafik bölgesinde bulunmaktadır. Arıcılık açısından ise bu durum Anadolu arısının yüksek genetik varyasyona sahip olduğunu ve bu nedenle ıslah için gerekli hammaddenin ülkemizde bulunduğunu göstermektedir. Bundan sonra ise bize düşen bu hammaddeyi işleyip arzu edilen özellikte arı hatlarının seçilmesi ve arıcılıkta kullanılmasıdır.
Ülkemizde arı ölümlerinin her geçen yıl alınan önlemlere rağmen azalmadığı aksine arttığı izlenmektedir. Fakat TUİK veya Tarım ve Orman Bakanlık kayıtlarına baktığımızda koloni sayısının azalmadığı ve hatta arttığını görüyoruz. Arıcılarımız öncelikle boşalan kovanları arı ile doldurmak için doğal ve suni oğul üzerine yoğunlaşarak veya arı satın alarak açığı kapatmaya çalışmaktadır. Bu durumda üretim için kullanılacak koloni sayısıda azalmaktadır.  

Her ne kadar ülkemizde arılar resmi olarak azalmıyor ve hatta çoğalıyor görülse de hepimiz biliyoruz ki arı ölümleri artmaktadır. Örneğin; Geçen yıl Bursa’da arı ölümleri %70-80 civarında oldu. Bursa Uludağ Üniversitesi AGAM’da ise % 5 civarındaydı. Bizim arılarımız araştırma-deney amaçlı olanlar hariç seçilmiş genç ana arıya sahip Anadolu arısı olup hiç besleme yapılmadan kendi balı ve poleni ile beslenmektedir. Bu kolonilerin çoğu mayıs ayı başında üçüncü kata çıkmakta ve hatta bazıları doldurmaktadır. Kayıpların önemli bir kısmı yaşlı ana arılardan kaynaklanmaktadır. Bizim tecrübe ve tespitlerimize göre arı ölümlerinin birden fazla nedeni bulunmaktadır.

Arı ölümlerinin birçok nedenleri bulunmaktadır. Öncelikle;

1. Arı hastalık ve parazitleri ile yeterli kontrol sağlanamadığı, 
2. Yerli, verimli ve genç ana arı kullanımının yetersizliği,
3. Uzun mesafeli gezginci arıcılığın neden olduğu stres ve sonuçta dirençli varroa, hastalık ve özellikle virüs bulaşımının artması, 
4. Arı ırk ve ekotiplerinin kontrolsüz şekilde karıştığı ve genetik kirlenme ile yerli ırk ve ekotiplerinin direnç ve dayanıklılık özelliklerinin kaybedilmesi,
5. Tarım ilaçlarının yoğun olarak kullanıldığı bölgelerde arılar için tehlikeli ve zamansız ilaç kullanımı ile oluşan arı ölümleri, 
6. Ülkemizin çoğu bölgelerinde koloni yönetiminin zamanında ve doğru yapılamaması, 
7. Arıları kendi doğal bal ve polen ile besleme yerine suni besleme, farklı şekerlerin kullanıldığı şeker şurubu ve kalitesiz arı keki ile besleme (mısır fruktozu, nişasta türevi şekerler, soya unu eklenmiş pudra şekerinden yapılan kekler v.b.)

 

Genç ve verimli bir Anadolu ana arısı (Foto S. Çakmak)




   Gündüz vakti arılığın hemen yanında bir tarım ilaçlaması (Foto S. Çakmak)       

Tüm dünyada varroa arı ölümleri konusunda ilk sıradaki yerini genel olarak korumaktadır. Çünkü kullanılan ilaçlara varroa akarının hızlı bir şekilde direnç kazanması sorunun çözümünü zorlaştırmaktadır. Yeni çıkan nosema türü Nosema cerena’nın ise ilk yıllardaki ölümcül etkisi azalmaktadır. 

 
 
Arıcılıkta arı ölümlerinin en önemli nedeni olan varroa akarı (Foto S. Çakmak)


Diğer taraftan benzer bir durum bitkisel üretim yapan çiftçiler için de geçerlidir. Tarım ilaçlarının pahalı olması nedeni ile kaçak ve ucuz ilaçların kontrolsüz kullanımı sonucu ölen arılarda pestisit analizleri yapılsa bile tarım ilacı bulunmadığı rapor edilmesi arıcıları ikna edememektedir. Birçok arıcı kaçak ilaçlarının kullanıldığını iddia etmekte olup bu sorunun arıcılık sektöründe de devam ettiğini belirtmekte yarar görülmektedir. Bu durumda arı ilaçları ve ihtiyacımız olan tarım ilaçlarının yerli olarak üretilmesi konusundaki çalışmalara destek verilmesi ve sorunun çözülmesi beklenmektedir.

Tarım ilacı verilen kolonilerdeki arılarınkışın çoğunun ölmesi (Foto S. Çakmak)



Ülkemizde arıcılık sektörü 2000 yıllarından itibaren her ilde kurulan birlikler halinde örgütlenmiş ve merkez birliği altında toplanmıştır. Bizimde öncelikle destek verdiğimiz bu yapı maalesef arıcılık sorunlarının çözümünde Tarım ve Orman Bakanlığı, arıcıları, akademisyenleri, arıcılık sektöründeki tüm paydaşları bir araya getirip çözüm üretecek projeleri hayata geçirememiş ve birliği sağlayamadığından çözümler üretilememiştir. Bunun yanında farklı guruplar oluşup bal üreticileri ve arıcılık malzeme üreticileri şeklinde sektör bölünüp farklı guruplar ile dernek ve birlikler kurulmuştur.

Bu durumda hem doğru ekip oluşturamama ve hem de iş ehline verilmediği sürece başarı sağlanamayacağı ve sadece kayıtlara geçen toplantılar ile sorunların çözülemeyeceği yaşanan sorunlardan bellidir. Bu durumda arıcılarımız aynı konuları her toplantıda dile getirip sadece şikayetlerin, dilek ve temennilerin aşağı yukarı her yıl aynı olduğu toplantılar ile devam edecektir.


Arıcılık ülkemizin özel alanı olarak ilan edilmeli ve bu konuda diğer tüm hayvancılık sektörlerinden daha fazla destek verilmelidir. Bunun önemli nedenleri bulunmaktadır. Öncelikle arı ölümleri artmaya devam etmektedir. Günümüzde güncel virüs hastalıkları, hızlı bulaşımı ve öldürücü olmaları ciddi bir sorun olup virüslere karşı etkili ilaçlar bulunmamaktadır. Bunun yanında antibiyotiklere karşı bakterilerin hızla direnç kazanması ülkemizde ciddi bir sorun olarak devam etmektedir. Bu durumda bal ve diğer arı ürünlerinin bu konularda oldukça etkili olduğu özellikle son yıllarda propolisin hem virüsler ve hem de kansere karşı etkili olduğu yönünde önemli bilimsel raporlar yayınlanması umut vermektedir. Bal arılarının arı ürünleri ve tozlaşmaya katkısı hesaba katıldığında ülkemiz ekonomisine yaklaşık 6-7 milyar dolar civarında bir katkı sağladığı rapor edilmiş fakat bu çalışmada arı ürünleri oldukça yüksek fiyat üzerinde hesaplanmıştır (Altunel ve Ölmez 2019).  Bun miktarın yarısını düşündüğümüzde bile oldukça ciddi bir katkısı olacağını belirtebiliriz. Yukarıda ifade ettiğimiz hususlar göz önüne alındığında arıcılığın özel alan ilan edilip çok daha fazla destek verilerek bugün ve gelecekte olabilecek ve bugün yaşadığımız virüs problemi gibi çok ciddi sorunların çözümünde anahtar olabileceğini unutmamak gerekir.

Bunun için eğitim altyapısınında düşünülüp ülkemizde bir an önce arıcılıkta yüksek lisans ve doktora programlarının açılması gerekmektedir. Bunun için önce üniversitelerde eğitim ve araştırma altyapısının kurulması ve bunun için altyapısı yeterli olan en az bir üniversitede veya birkaç üniversitede lisansüstü programın açılması ve başarı ile yürütülmesi gerekmektedir. Bunları yapamadığımız sürece bu sorunların çoğu maalesef devam edecektir. Kısa vadede etkili ve birden fazla seçenekli arı ilaçlarının sentetik ve organik olarak yerli üretimlerinin sağlanması yanında uzun vadeli çözüm ise yerli arı ırk ve ekotiplerimizin her bölge için ıslah edilip hastalıklara dirençli ve değişik iklim koşullarına dayanıklı ve verimli olanların seçimi yapılmalıdır. Bu iş uzun vadeli olup en az 10 veya daha fazla yıl sürecek çalışmaların daha fazla geç kalınmadan başlanması önemli bir konudur. Bunları yapamadığımız sürece dışarı bağımlı ve verimi düşük, sorunları giderek artan bir arıcılık sektörü ile uğraşmak zorundayız.


 
Hızlı İletişim